Reklamı atlayıp Hemen sayfayı açmak için, biraz bekleyin ve REKLAMI GEÇ e tıklayın.


Açılan Sayfa İçeriğini Aşağıda Okuyabilirsiniz!




27 Ocak 2016 Çarşamba

DALGA DALGA SINIRDIŞI VE İÇİ PKK / PYD OPERASYONLARI NEDEN NASIL BAŞLADI.

Türkiye'de son dokuz günde çok şey değişti: Suruç'ta ülke tarihinin en büyük bombalı saldırılarından biri düzenlendi; PKK emniyet güçlerine ve altyapıya üst üste saldırılar yaptı; hükümet ise PKK ve IŞİD'i hedef alan yoğun operasyonlara başladı.
IŞİD'e karşı ABD öncülüğünde kurulan uluslararası koalisyonun aktif bir üyesi olmakta uzun süre isteksiz kalan ve PKK ile de müzakere yoluna giren Türkiye, neden bir anda iki cephede birden savaşa sürüklenebileceği bir çatışma ortamına girdi?
Peki ya PKK, tam da HDP'nin meclise girdiği bir ortamda neden siyasi sürece son verecek eylemlerini yoğunlaştırdı?
Bu tutumları tetikleyen olay sıcak bir gelişme, yani IŞİD'in Suruç saldırısı gibi görünse de, gözlemcilere göre her iki tarafın da aklında daha derin, daha kapsamlı stratejiler var.
Ve bu stratejilerin çıkış noktası da, büyük ölçüde Suriye'de yaşanan gelişmeler.

Image caption 'Davutoğlu doktrini', Kürtlerin bölgede güçleneceğini hesap edemedi mi?
Suriye'deki gelişmeler, Türkiye'nin 2011'den bu yana izlediği ve 'Davutoğlu doktrini' olarak da anılan dış politikanın hesap edilen çizgide ilerlemediğine, özellikle de devlet çıkarlarına ters bir şey olarak algılanan, Kürtlerin bölgede güçleneceğini hesap edemediğine işaret ediyor.
İstanbul Şehir Üniversitesi'nden Kürt siyaseti uzmanı Prof. Dr Mesut Yeğen, AKP iktidarının başlangıçta, Türkiye'nin Orta Doğu'da etki alanının genişlemesi ve kuvvetlenmesiyle, Kürt meselesini çözebileceği algısına sahip olduğunu söylüyor.
"Türkiye, çok kuvvetlendiğini varsaydığı siyasetinin önünde ayak bağı olmasın diye çözüm sürecine girdi." diyor Yeğen ve ekliyor:
"Ama yaklaşımları, tümden çöktü. Statüko ülkenin aleyhine dönmüş durumda. Hatta PYD'yi güçlendiren bir tablo var."
Yeğen mevcut durumda Türkiye devletinin amacının, en azından Suriye'nin kuzeyinde Rojava olarak bilinen bölgede, Afrin ile Kobani kantonları olarak tanımlanan PYD idaresindeki bölgeler arasındaki hattın Kürtlerin eline geçmemesi olduğu görüşünde.

Suriyeli Kürtler ve kimlik oluşumu

Suriye'deki Kürtler, Arap milliyetçiliğini benimseyen Baas rejiminin baskısı altında haklarından mahrum bırakılmış, Arap kimliğine tehdit olarak görüldükleri için ayrımcı politikalarla asimile edilmeye çalışılmıştı.
Image caption IŞİD'in elinden aldıkları Tel Abyad'a giren YPG güçleri
Suriyeli Kürtler 2004'te Kamışlı isyanıyla kimlik mücadelesinin ilk kıvılcımını yaşadı.
Fiili siyasi varlıkları, Esad rejiminin Suriye'nin güneyindeki ayaklanmalara odaklanıp, kuzeydeki Suriyeli Kürtleri nisbeten rahat bırakmasıyla güçlendi.
Ayaklanmanın üçüncü yılında Kobani'deki YPG güçlerinin, IŞİD'e karşı mücadelesine, özellikle Türkiye'deki Kürt hareketinin destek çıkması, gözlemcilere göre Kürtleri birleştirdi; bölgede güçlenen bir aktör olmalarının da yolunu açtı.
Bu da, Türkiye'nin PKK ve Suriyeli Kürtleri tehdit olarak görmesine neden oldu.

Zaman gazetesi yazarı Ali Bulaç bu tehdit algısını şöyle anlatıyor:
"Suriye'nin kuzeyinde üç kantonun ortaya çıkmasıyla, orta vadede Kürt federe devletinin ortaya çıkabileceği veya çıkma ihtimali güçlenince bu sefer Türkiye Cumhuriyeti bunu kendine uzun vadede tehdit olarak algıladı (...) Türkiye'nin güneydoğusunu ciddi manada etkileyebilir diye bir tehdit değerlendirilmesinde bulunuldu."
Ali Bulaç'a göre mevcut çatışma ortamı ve siyasi söylemlerin sertleşmesinin de en önemli sebebi bu.

'Rojava'daki yapıyı yansıtmak istediler'

SETA Vakfı'nın dış politika araştırmaları direktörü, Suriye uzmanı Ufuk Ulutaş'a göre bu kaygılar boşa değil; çünkü güçlenme, Rojava'da kurulan kanton yönetimini Türkiye'ye yansıtma arzusunu da beraberinde getirdi.
Suriyeli Kürtlerin IŞİD'le mücadeleyi kendi meşruiyetleri için bir araç olarak kullandığını ve Batı nezdinde meşruiyet elde ettiklerini söyleyen Ulutaş'a göre "PKK, ortamın kendisine hareket alanı yarattığını ve bu süreçten güçlenerek çıkıp bir nevi 'devletimsi' yapılar, otonomi oluşturabileceğini düşündü."
Image caption Bir asker cenazesinde, yaslı eşi.
"Ayrıca Türkiye'de güney ve güneydoğuda kendi hareket imkanlarının artması şeklinde yorumladı. Oradaki örgütlenmelerini ve Türkiye'deki silahlandırmalarını arttırdılar." diyor Ulutaş.
Mesut Yeğen ise PKK'nın, Rojava'daki yapıyı Türkiye'ye taşıma amacında olduğu görüşüne karşı çıkıyor.
Yeğen "Türkiye'de Suriye ortamı olmadığı çok açık. Suriye'deki devlet yapısıyla Türkiye'deki devlet yapısı aynı değil. Suriye'deki Kürt memnuniyetiyle Türkiye'deki Kürt memnuniyeti de aynı değil. Böyle bir hesap yapılmış olduğunu zannetmiyorum." diyor.
Mesut Yeğen, Suriye'deki gelişmelerin PKK üzerinde başka bir etki yarattığı görüşünde:
"Suriye'de PYD ile IŞİD arasındaki çatışmada IŞİD kaybetti, Türkiye bunun üzerine müdahale etti ancak bu müdahale Türkiye, IŞİD destekçisi olduğundan değil, PYD'nin kazanmasının Türkiye'nin stratejik çıkarlarına aykırı olmasından kaynaklandı. PKK de, karşılığını Türkiye'ye veririm demiş olabilir." diyor.
Yeğen, bunları göz önünde bulunduran IŞİD'in Suruç saldırısında "Kürtlerle Türkiye Cumhuriyeti birbirlerine düşsün planı yaptığı" görüşünde.

Türkiye, YPG'yi de hedef alır mı?

Eğer Türkiye, PKK ile bağlantılı YPG'yi, dolayısıyla Suriyeli Kürtleri tehdit olarak görüyorsa, operasyonların Rojava'ya uzanma ihtimali var mı?
Ali Bulaç, "Türkiye'nin IŞİD'e karşı operasyon yapıp bir yandan da Kandil'i bombalamasının ikinci adımı bence PYD olacaktır" diyor.

Ufuk Ulutaş da benzer görüşte:
"Bir noktada operasyonların YPG'ye uzanmak zorunda kalacağını düşünüyorum. YPG dediğimizde PKK'dan bahsediyoruz, farklı bir örgüt değil (...) Ben tahmin ediyorum ki Suriye topraklarındaki YPG'den de Türkiye'ye bir takım saldırılar gelecektir. Saldırılar veya saldırı hazırlığı iddiaları olursa, Türkiye, meşru müdafaa çerçevesinde, gerekirse Kuzey Suriye'deki YPG unsurlarına yönelik operasyonlar düzenleyecektir."
Başbakan Ahmet Davutoğlu hafta sonu bazı gazetelerin genel yayın yönetmenlerine verdiği mülakatta, PYD'ye operasyon olasılığının 'PYD'nin tavrına bağlı' olduğunu söyledi.
PYD'nin 'rejimle ilişkisini kesmesi, Türkiye'yi rahatsız etmemesi ve demokratik Suriye'nin inşasına katılması durumunda' bir sorun görmüyor Davutoğlu.
Başbakan Davutoğlu "PYD etnik temizliğe ve teröre destek faaliyetlerine girişir, Esad rejiminin hesapları için Türkiye'yi rahatsız ederse o zaman iş değişir" diyor.

'Demirtaş'ın önünü kesmek için'

Kürt siyasi hareketiyle silahlı gruplarının hem çözüm süreci hem de Suriye'de olup bitenlerle elde ettikleri avantajlı konumu perçinleyen son gelişme, 7 Haziran seçim sonuçları oldu.
Image caption Ali Bulaç: "Biraz da Selahattin Demirtaş'ın önünü kesmeye matuf bir karar bu."
Aslında Türkiye'de çözüm sürecini yakından izleyen çoğu kişiye göre seçim kampanyası ve ardından sandıktan çıkan sonuç hem AKP'nin, hem Erdoğan'ın hesaplarını altüst etti.
Zaman gazetesi yazarı Ali Bulaç, Kürt siyasi hareketinin silahlı mücadeleden yana olan Kandil ve "Artık silahlı mücadele sona erdi" diyerek parlamento çatısını gösterenler olarak iki ana kanada ayrıldığı görüşünde.
Bu siyasete yönelenlerin sembol isminin de Selahattin Demirtaş olduğuna dikkat çeken Bulaç, HDP liderinin performansının Erdoğan ve AKP kadrolarını zorladığını söylüyor:
"Demirtaş, kendi şahsi karizmasıyla cumhurbaşkanlığı seçimlerinde oy oranını yüzde 9,1'e çıkardı, 7 Haziran seçimlerinde de yüzde 13 oy aldılar. Bu AK Parti veya Sayın Recep Tayyip Erdoğan'da iki algının uyanmasına sebep oldu. Birincisi, 'Bu çözüm süreci bizim kontrolümüzden çıkıyor', ikincisi de 'Selahattin Demirtaş, Recep Tayyip Erdoğan'ın karizmasını çizen ya da tam çizmese de ona rakip bir siyasi figür olarak ortaya çıkan, genç, gençlerle kolay iletişim kurabilen, sadece Kürt kamuoyu değil, Türkiye kamuoyuna da hitap edebilen (..) bize 1990'ların Kasımpaşa'dan gelen Recep Tayyip Erdoğan'ın Kürt siyasetçi profilini hatırlatıyor. Bence çözüm sürecinin sona erdirilmesinde bu da rol oynadı. Biraz da Selahattin Demirtaş'ın önünü kesmeye matuf bir karar bu."
SETA uzmanı Ulutaş ise seçimin asıl Kandil ile HDP arasındaki 'güç ilişkilerini' etkilediği görüşünde.
Ulutaş bunu şöyle açıklıyor: "PKK, Kandil, siyasi olarak 80 milletvekiliyle seçimden çıkmış, belli bir güç sahibi olmuş HDP'yi tırpanlama çalışıyor. Bir yanda siyasi olarak güçlü HDP, diğer yanda 'Bütün yetkiler bizdedir, bütün güç bizdedir' diyen Kandil."
Ulutaş, PKK'nın saldırılarla 'meşru siyasette gücün hala silahlı kanatta olduğunu göstermeye çalıştığı' görüşünde.

'Çözüm süreci kuvvetlenebilir'

Ufuk Ulutaş'a göre Türkiye'nin bu duruma verdiği yanıt ise, Kandil'in gücünü azaltmaya yarayabilir.
Ulutaş "Türkiye'nin PKK'ya yönelik bombardımanı, çözüm sürecini masadan kaldırmaktan ziyade, çözüm sürecine daha uygun bir atmosfer oluşturacak. Bu operasyon da belki PKK'yı biraz daha realist bir zemine oturtacak. Çözüm süreci bir yere gidecekse, bu, Türkiye'nin operasyonlarından sonra gelecektir." diyor.
Mesut Yeğen'e göre de amaç, PKK'yı zayıflatmak:
"Türkiye, PKK'nin PYD üzerinden kısmen Irak'ta, ama daha önemlisi Suriye'de edindiği kuvveti biraz dengelemek, geriye atmak istiyor. (...) 6-8 Ekim Kobani olaylarında gördüğümüz gibi PKK hiç olmadığı kadar güçlü durumda. Türkiye PKK'yi çözüm sürecinin başlangıcındaki etkisine çekmek istiyor."
Yeğen'e göre bu stratejide amaç "Yeniden pazarlık masasına oturtmak ve masada PKK'nin elini biraz aşağıdan açmasını sağlamak."
Türkiye bu hedefine ulaşacak mı, şu aşamada belirsiz. Ancak, gözlemcilere göre sonuçlarının iyi hesaplanmaması durumunda son operasyonların kentlerde şiddet eylemlerini tetikleme riski var.
Bunun ise Türkiye'deki güven ortamını daha kırılgan hale getireceği görüşü hakim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder